The Autobiography of the Past
“The Autobiography of the Past”
by Enver Ali Akova (translated by Melih Levi)
It all happened so fast
There was no more doubt about what we had
Nor something to doubt.
A plain state of silence and darkness. In fact,
our struggle to color this, to think about this state,
is how we wasted away. Icarus, smashed right
in the middle of an otherwise-serene order.
Why is it that we spoil like a fruit?
The melting of the rocks which split the stream into two, or more
with artificial ticktocks, should one call this natural
(what is natural and does not spoil?)?
Remembering and shadow feel senselessly identical
When one sees the mother the first word; mother . . .
Even remembering was senseless, we were in a limbo.
Rocking on a squeaky bus, elderly people going onstage
in elderly roles, yes they are scared, but will they stay
in character after they die?
“Geçmişin özgeçmişi”
by Enver Ali Akova
Her şey çok hızlı gelişti
Ne bir şüphemiz kaldı elimizdekinden
Ne de şüphe duyulacak bir şey.
Yalın bir sessizlik ve karanlık hali. Öyle ki
bunu renklendirmeye çabalayarak tükendik zaten
ve düşünerek bu hali. Tıkırında bir düzenin
o sessiz görüntüsünün orta yerine çakılmış ikarus.
Niçin bir meyve gibi çürümemiz?
Akıntıyı ikiye veya daha kaça yaran taşların erimesi
yapay saat sesleriyle, doğal mı demeli
(çürümeyen neye doğal demeli?)
Anlamsızca, gölge ve hatırlamak özdeş geliyor
Anneyi görünce ilk kelime; anne . . .
Hatırlamak bile anlamsızdı, sürüncemedeydik.
Gıcırtılı bir minibüste sallanarak gittikleri sette
Yaşlı insanlar rolünde yaşlı oyuncular, korktukları halde,
Rollerinde kalırlar mı öldüklerinde?[i]
[i] Enver Ali Akova, Olmasını istediğimiz bir park [A park wished for] (Istanbul: Varlık Şiir, 2018), 31.